17 Şubat 2012 Cuma

divan -irvin d. yalom

divan-irvin-d-yalombu yazarın daha popüler olan zerdüşt ağladığında adlı bir kitabı daha var.  o da divan gibi psikoterapiye ilgili bildiğim kadarıyla. psikolojiye ilgi duyan ve bu kitabı okuyup tarzını sevenler zerdüşt ağladığında'yı da okuma listelerine ekleyebilirler. ne de olsa psikoterapi içeren pek fazla roman türü kitap bulunmuyor.
 kitap hakkında genel bir yorum yapmayı amaçlamıyorum. sadece kitabın içinde paylaşmak istediğim bir iki şey vardı ve burasının uygun olduğunu düşündüm. birincisi neden bu kısım dikkatimi çekti bilmiyorum (bu da başka bir psikolojik araştırma konusu olabilir gerçi) ama kitapta kibirli insanlarla ilgili bir tespit bulunuyor. kibirli olanların, genelde toplumdaki sıradan bir insan konumuna ulaşabilmek ve orda kalabilmek için insanüstü bir çaba sarf etmeleri gerektiğine inandıklarını söylüyor. yani kibirli olanlar aslında kendilerini hor görüyorlar. bu düşüncenin içerdiği tezatlık gerçekten çok hoşuma gitti. üstelik bu sadece kibirli olmak söz konusu olduğunda geçerli olmayabilir diye düşündüm. yani farz edin ki herhangi biri kendini nasıl tanımlıyorsa veya nasıl gösteriyorsa aslında tam tersi olduğuna inanıyor. bu konuyu nereye çekebilirim bilmiyorum. belki sonra bulurum ama şu an için cezbedici bir özelliği var.

9 Şubat 2012 Perşembe

oz

***spoiler içerir. diziyi izlemeyi düşünenler okumamayı tercih etsin.***
 
6 sezonunu 1 haftada bitirdim ve keşke uzun bir zamana yaysaydım diye düşünüyorum. çünkü oz'un her bölümü üzerine düşünülmesi gerekir. ben hemen diğer bölümüne geçtiğim için ilerde tekrar izleyeceğim. çünkü bunu unutmak istemiyorum. çünkü oz her hangi bir diziye benzemiyor ve bunun gibisini bulmak çok zor olacak. demek istediğim kaç tane dizide ana karakter diye gösterebileceğiniz biri yoktur ki.. dizinin ilk bölümünde ana karakter zannettiğim kişi öldü mesela. işte oz farkı. tobias beecer dersek ki onun hikayesi hep favorim olmuştur bazı bölümler hiç görünmüyor belki yemek sırasında falan görüyoruz ki bu da oz gerçekliliğini artırıyor.

 aslında ozu izlemeden önce ve 1. sezonundan sonra dizi hakkında bazı yorumları okudum yapmamam gerekirdi ama istemeyerek cyrilin idam edildiğini kellerin da idam koğuşunda olduğunu ve sonunda öldüğünü, beecer'in dışarı çıktığını ve saidle augustus hill'in bıçaklandığını öğrendim. ama bu bir şekilde diziyi daha heyecanlı hale getirdi. şöyle ki cyrili idama götürdüler ve ben öleceğine eminken infazı ertelendi ve sezonun sonunda öldü. aynı şekilde beecer'in şartlı tahliyeyle serbest kaldığını biliyordum ve ilk görüşmesinden sonra serbest kalmasının tamamen hayal olduğunu fark etmekte bile zorlandım. ne kadar şaşırdım ve üzüldüm de tabii sonradan 2. seferde serbest kaldı gerçi ama killer yüzünden yine içeri girdi. killer karakteri hep beklenmedik şeyler yaptı dizi boyunca ama sonuncuyu bekliyordum. beecer dışardayken onu unutmasını istemiyordu. ama kendini aşağı atmasını hayatta tahmin edemezdim. sonlarının böyle olması sinirlendirdi beni. intihar her zaman etkileyici bir sondur ama beecer ne derse desin keller yine af ederdi biraz zaman verse yeterliydi niye intihar ederken bile onu suçladı. ya da en iyisi killer atladığında beecerin da onu tutmak için atlaması olurdu. ölürlerdi ya da ikisi de yaşardı. ama işte ozun tuhaflığı. normal bir hikayede mesela okuduğum birinde serbest kalacak olan tek başına gitmek istemediği için yine suç işler ve diğeri ona bu yüzden kızar. mantıklıdır yani aşık olduğun kişi için fedakarlık yapmış oluyorsundur. ama bu çeşit bir aşk yerine nedense dizideki daha etkileyici...

 bu dizinin diğerlerinden en büyük farklarından biri kesinlikle augustus hill karakterinin bölüm arasında alakasız gibi görünen yorumları. dizi boyunca bu yorumlar fanatiklikten yunan mitolojisine japon balıklarından uyuşturuculara kadar geniş bir konu kapsamına sahiptiler. ve bence dizinin en iyi yanlarından biriydi. (bu quoteları ilerde blogumda paylaşmayı düşünüyorum)
 sonuç olarak spoiler falan dinlemeyen her durumda şaşırtan ve izlenmesi gereken bir dizi..